Şehri Anlarken: Türk Evi

Şehri Anlarken: Türk Evi

Bir önceki yazımda Türk Evi’nin inşasındaki estetik kaygı ve teknik alt yapı konularını hadislerin ışığında incelemeye çalışmıştım. Yeri gelmişken şunu hemen ifade etmek isterim ki bu konuda geçmiş yazılarımın her bir başlığı için ciltler dolusu kitap yazmak mümkündür ve yazılmıştır da. Ben burada konuyu çok detaylandırıp dağıtmadan bir öz olarak sizlere sunmaya çalışıyorum. Konuyu daha ayrıntılı ve akademik şekilde kaleme almanın okuru sıkabileceği düşüncesindeyim. Dolayısıyla kısa ve konuşma dilinde yazılarımı kaleme almaktayım. Bu kısa hatırlatmayı yaptıktan sonra dinin Türk Ev mekanına etkisini incelemeye bir önceki yazıda bıraktığım yerden devam edelim.

“Bir kimse binasını yedi (bir başka rivayette on) ziradan (bir zira yetmiş santimetreye denk gelmektedir.) fazla yükseltirse kendisine (semadaki bir müdani tarafından): Ey fasık nereye (gitmeyi arzu ediyorsun) diye nida edilir.” hadisinden Hz. Peygamber’in yüksek inşaatlardan hoşlanmadığı net olarak anlaşılmaktadır. Bunun sebebi olarak da kibirlenme, mahremiyeti çiğneme gibi gerekçeler gösterilmektedir.

Osmanlı Devleti’nde de bu konu kanunnamelerle belirlenmiştir. 1724-25 yıllarında Müslüman evlerinin irtifaları oniki, gayr-i müslimlerin evlerinin ise dokuz zira olması kararlaştırılmıştır. 1817-18 yıllarında ise bu ölçüler Müslümanlar için ondört, gayr-i müslimler için ise oniki zira olarak belirlenmiştir. Sedad Hakkı Eldem’in “Türk Evi tek katlı bir evdir esas itibariyle ve bu tek kat zeminden kopuk bir kattır.” diyerek ifade ettiği yapı da esas itibariyle yukarıda sayılan ölçülerin bir ürünüdür. Aşırı yüksek bina inşa etmekten kaçınma sadece evlerde değil Topkapı Sarayı gibi yönetim mekanlarında da karşımıza çıkmaktadır.

Ev ile direkt bağlantılı olmasa da dolaylı olarak ev inşasını etkileyen hadisler de vardır. Kanaatime göre israf, mahremiyet ve sadelikle (gösterişten kaçınma) ile ilgili hadisler bu noktada önemli rol oynamıştır. Yapı malzemesi olarak bölgenin durumuna göre taş, ahşap ya da kerpicin kullanılması, evlerin en fazla üç kata kadar yapılmasına müsaade edilmesi israf konundaki duyarlılıktan kaynaklanmaktadır. Hatta öyle ki evlerin inşasında faydalanılan malzemeler daha sonra herhangi bir sebepten dolayı tekrar kullanmak gerekebilir düşüncesiyle tasarlanırdı.

Evler mahremiyet gereği yüksek bahçe duvarları ile çevriliydi. Oturma alanının üst katta olmasının sebeplerinden biri de buydu. Mahremiyet Türk Evi’nde kapından başlayarak karşımıza çıkmaktadır. Kapıda biri büyük biri küçük iki halka olurdu. Eve dışarıdan gelen kimse erkek ise kalın ses çıkartan büyük halkayı, kadın ise daha ince ses çıkartan küçük halkayı kullanarak kapıyı çalardı. Ev sahibi de bu sese göre kapıyı açardı. Hatta kimi kapılarda yer alan sürgülü küçük pencereler de bu mahremiyet ihtiyacının bir eseriydi. Gününü sürekli evde geçiren kadının dışarıyı izleyebilmesi, sokakta oynayan çocuklarını göz teması sağlayarak rahatlıkla kontrol edebilmesi gibi kullanım amaçlarını sıralayabileceğimiz cumbalarda da bu etkiyi görmemiz mümkündür. Yine Türk Çadırı’nda görmediğimiz haremlik–selamlık ayrımı da mahremiyet ilkesinin bir getirisidir.

Turgut Cansever, Türk Evi’ndeki sadelik hakkında şunları söylemektedir: İbadet eğer asudelik, sessizlik, huşu, dürüstlük, yanlıştan kaçınma, en büyük hakikate en yakın olma duygularının gereğini yaşamayı mümkün kılan bir tecrübe, onu yaşama kararlılığı ise ev de mutlak doğruya yakın, her türlü yanılgıdan uzak, asude, dolayısıyla asudeliği bozacak unsurlardan arınmış olmalıydı. Zühd gibi aza razı olan esaslar içinde tasarlanmış olmalıydı. Bu esaslar evin biçim dünyasına yansımalıydı.

Bir sonraki yazımda Türk Evi’ni incelemeye devam edeceğim. Tekrar görüşmek ümidiyle…