38,1571$% 0.07
43,7633€% 0.05
50,8995£% 0.37
4.077,87%-0,50
6.714,00%-0,53
3230269฿%1.66567
13 Mayıs 2023 Cumartesi
Bu köşede yazmaya başlarken şehirlerin ve beledî hizmetlerin durumundan dem vurmuştuk. Demiştik ki bunlara çözüm bulabilmek için şehri anlamak gerekir. Şehri anlamak için de evden başlamak şarttır. Başlıktan da anlaşılacağı üzere yedi yazı yazmışız bu konuda. Bu sekizinci oluyor. Belki sekiz cilt yazsak yine de bitmeyecek bir konu aslında. Bu yazıda genel bir toparlama yapıp Türk Evi bahsini kapatalım isterseniz.
Türk Evi’nin iki özelliğini daha burada belirtmek isterim. Türk Evi, eklemeli bir plana uygun olarak gelişmiştir. Yani, ihtiyaç ortaya çıktıkça başta inşa edilen yapıya oda ya da odalar eklemlenebilmektedir. Bu özellik Türk Evi’ne örneği az rastlanır bir gelişim kolaylığı sağlamanın yanında hem ekonomik açıdan hem de aile bağları anlamında önemli bir etkiye sahiptir. Ve şunu dersek sanırım yanılmış ya da abartmış olmayız: Türk Evi içinde yaşayan bireyler gibi doğup yaşayıp gelişen bir niteliğe sahiptir.
Ayrıca Türk Evi insan ölçeğinde inşa edilirdi. Daha önce de belirttiğim gibi yoğunlukla iki katlı üretilen evlerde ölçü birimi olarak karış, adım, kulaç ve arşın gibi insan vücudunu referans alan uzunluklar kullanılırdı. Günümüz yüksek katlı evlerin insan ruhuna olumsuz etkisini göz önünde bulundurursak Türk Evi’nin bu yapısının sadece mimari ve teknik kaygılarla inşa edilmediğini söylemek mümkündür.
Biz belki de sırf bu son iki özelliğini günümüz evlerinin inşasında yaşatabilseydik ne şehirlerimiz bu halde olur ne de şehirler, yaşayanlara zindan haline gelirdi. Gökdelenler, rezidanslar, etrafı yüksek duvarlarla çevrili ihtişamlı siteler evet belki zamanın getirdiği bir ihtiyaç olabilir. Buralarda yaşamak isteyenler de olabilir. Haklarıdır da… Ama şehirlerimizin silüetlerini hunharca katleden ve insanlara başka alternatiflerinin olmadığını dayatan bir anlayışı insan için de şehir için de sağlıklı bulduğumu söyleyemem.
Türk Ev geleneğini terk edince komşuluk kavramını da ellerimizle yok ettik. Bireyi dört duvarın arasına hapsettik. Ne sokak kültürü kaldı ortada ne de mahalle… Ama her yıl hiç utanıp sıkılmadan “Nerede o eski ramazanlar/bayramlar?” klişesini dile getirmekten de geri kalmadık. İnsanî olan ne kadar değer varsa inşa ettiğimiz evler ile birlikte şehrin kalbinden söküp çıkardık. İnsanî ölçekten ve estetikten yoksun üretilen yapıların insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisi üzerine yazılmış onlarca makaleye internet ortamında ulaşmak mümkündür. Peki şehirlerin gasp edilen ruhu, çalınan kimliği ne olacak?
Şehirlerin bu durumu artık maalesef daha kötü bir şeye sebep oluyor. Şehir hayatını haklı olarak yaşanmaz bulanlar hızla kırsala, köye kaçıyor. Ve bunu yaparken de gittikleri yerlere maalesef uyum sağlamak yerine şehirde görüp alıştıkları düzeni de götürüyorlar. Kerpiç, taş ve ahşap ağırlıklı köy evlerinin içinde bir bakıyorsunuz betonarme binalar yükselmiş. Bir iki katlı köy evlerinin yanı başında üç dört katlı hem mimari olarak hem de yapı olarak çevresiyle uyumsuz evler çoğalmaya başladı maalesef. Şehirleri bitirdik şimdi sıra kırsala köye geldi anlaşılan.
Türk Evi ile ilgili kaleme alınacak pek çok detay var. Bu konuda daha detaylı bilgi edinmek isteyenlere Turgut Cansever, Doğan Kuban ve Sedad Hakkı Eldem’in kitaplarını okumalarını naçizane tavsiye ederim. Ev konusuna burada şimdilik bir nokta koyuyorum. Yeni bir başlıkla bir sonraki yazıda buluşmak dileğiyle sağlıcakla kalın.